tag:blogger.com,1999:blog-294618232024-03-13T06:59:37.637+03:00ozan|sezgin"Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır." - WittgensteinOzan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.comBlogger51125tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-5892920220851459772017-02-25T11:04:00.000+03:002017-02-25T11:13:38.893+03:00Rand vs. Kant: Sonucu belli bir karşılaşma <i><br /></i>
<i>"İnsanlık tarihinin en kötü insanı"</i> demiş yeteneksiz yazar Ayn Rand, Kant için.<br />
<br />
Kant sevdalısı olduğumu söyleyemem ancak Ayn Rand'ın bir gerizekalı ve histerik bir karakter olduğunu söyleyebilirim. Immanuel Kant üzerine yazdıklarını gördükten sonra, okuduğunu anlamaktan aciz, bile diyebilirim.<br />
<br />
"Ödev ahlakı" kavramına takılmış haspam Rand, Kant'a göre ödevin hiçbir dayanak olmaksızın daha yüksek bir otoriteye uymak zorunluluğu olduğunu, bu nedenle Kant'ın devletleri ve insanlık tarihini yanlış yönlendirdiğini iddia etmiş. Tamamen hatalı. Linkte de dendiği gibi, eğer Kant'ın karşısına çıkacaksan -ki Kant eksikleri olan, karşısına çıkılması gereken bir felsefeci, donanımlı çıkacaksın, önce okuduğunu anlayacaksın, karşı çıktığın fikrin yerine kendi ratio'nu koyacaksın. Mesela Kant'ın <i>Salt Aklın Eleştirisi'nde</i> ödevlerin akılcı dayanağı olarak ortaya koyduğu en temel kavram olan <b>Kategorik İmperativ</b>'i bilmezsen tabii ki ödev ahlakının dayanağı olmadığını iddia edebilirsin, lise felsefe dersinden bile geçemezsin bu rasyonel seviyeyle. Kategorik İmperativ bir evrensel ahlak median'ı, yani yapacağımız eylemin öznel amacının evrensel nesnel amaçlara uygun olup olmadığını ayırabilme yöntemi, ki ahlaki yaklaşımlarımız sadece kendi vicdanımıza değil evrensel bir rasyonelliğe de dayansın.<br />
<br />
<a href="https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/3/3f/Immanuel_Kant_3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><br /></a><a href="https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/3/3f/Immanuel_Kant_3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" height="320" src="https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/3/3f/Immanuel_Kant_3.jpg" width="232" /></a><br />
Üstelik Kant 300-400 sene önce despot yöneticilerin ve "paternal" siyasi sistemlerin yanlışlığını anlatmış bir adam. Her insanın doğuştan gelen çeşitli "default" hakları olduğunu, bunların en temelinin de mutlu olacağı hayatı seçme iradesi olduğunu söylüyor, yani en birincil hakkımız özgürlük hakkı; bireyin kendi mutluluğu için istediği eylemi gerçekleştirmeye hakkı olması gerektiğini, bunun tek istisnasının aynı şekilde başka bir bireyin mutluluk arayışıyla kesişmemesi gerektiğini söylüyor. Bu nedenle toplumsal kontratın gerekliliğini o zamanlardan ortaya koyuyor; yani bir kralın ya da cumhurbaşkanının baba figürü olarak kendi halkı için neyin iyi olduğunu söylediği sistemlerin tamamen despotluk olduğunu, bu tür paternal yönetim metotlarının bireyin tüm özgürlük alanlarının yok edilmesi olduğunu söylüyor Kant.<br />
<br />
Kısaca Rand'a dönersek, bitireyim, bu Rand'ın objektivist yaklaşımı ile kötü kitapları Fountainhead ve Atlas Shrugged'ı Türkiye'ye tanıtmak için kitabevi bile kuran iki meşhur kanka var biliyorsunuz, biri "büyük" reklamcı, biri "büyük" yönetmen, işte kötü insan diyebileceklerim bunlar mesela benim. Bilenler bilmeyenlere anlatsın...<br />
<br />
<a href="https://www.libertarianism.org/columns/few-kind-words-about-most-evil-man-mankinds-history">https://www.libertarianism.org/columns/few-kind-words-about-most-evil-man-mankinds-history</a>Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-38177723647532140132013-10-27T03:52:00.001+02:002013-10-27T03:52:18.776+02:00Nikah MasasıHepimizin "abi"si Ümit Besen'in hoşgörüsüne sığınarak...<br />
<iframe frameborder="no" height="166" scrolling="no" src="https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/tracks/117233475" width="100%"></iframe>Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-71060088956607544302013-07-30T18:24:00.001+03:002013-10-27T03:44:51.468+02:00Hey Mr. AccountantYeni beste.
Onlar kendilerini bilirler ;)<br>
<br>
<iframe frameborder="no" height="166" scrolling="no" src="https://w.soundcloud.com/player/?url=http%3A%2F%2Fapi.soundcloud.com%2Ftracks%2F103254679" width="100%"></iframe>Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-79443350728650277562013-05-22T04:45:00.001+03:002013-05-22T04:58:25.233+03:00Mesela Yavuz<div>
<br />
<div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOvCtpC1E2uYVNonz9sBx-aZHbDrOklfElGmf-N9zSFzDur7hmzRzt-6qGVBZaAjRuxYZ1hyphenhyphent0MRXBw0ZqfysO9WrL0XcamTR1HcxXa-Rl7MmRM2gk6SijuoofBjAlw8cE_QtK/s640/blogger-image-1112876220.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOvCtpC1E2uYVNonz9sBx-aZHbDrOklfElGmf-N9zSFzDur7hmzRzt-6qGVBZaAjRuxYZ1hyphenhyphent0MRXBw0ZqfysO9WrL0XcamTR1HcxXa-Rl7MmRM2gk6SijuoofBjAlw8cE_QtK/s200/blogger-image-1112876220.jpg" width="178" /></a></div>
</div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(175, 192, 227, 0.230469); -webkit-composition-frame-color: rgba(77, 128, 180, 0.230469); -webkit-tap-highlight-color: rgba(26, 26, 26, 0.296875);">
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">On yıla neler sığar be Yavuz</span></div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(175, 192, 227, 0.230469); -webkit-composition-frame-color: rgba(77, 128, 180, 0.230469); -webkit-tap-highlight-color: rgba(26, 26, 26, 0.296875);">
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Neler düşünsene mesela</span></div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(175, 192, 227, 0.230469); -webkit-composition-frame-color: rgba(77, 128, 180, 0.230469); -webkit-tap-highlight-color: rgba(26, 26, 26, 0.296875);">
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Sen ölmüşsün biz yaşlanmışız</span></div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(175, 192, 227, 0.230469); -webkit-composition-frame-color: rgba(77, 128, 180, 0.230469); -webkit-tap-highlight-color: rgba(26, 26, 26, 0.296875);">
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span></div>
<div style="-webkit-composition-fill-color: rgba(175, 192, 227, 0.230469); -webkit-composition-frame-color: rgba(77, 128, 180, 0.230469); -webkit-tap-highlight-color: rgba(26, 26, 26, 0.296875);">
<span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">15.08.2011</span></div>
</div>
Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-50305409728910000822013-05-10T01:15:00.001+03:002013-05-10T01:24:38.409+03:00Yavaş Yavaş Ölürler<br />
Yavaş yavaş ölürler seyahat etmeyenler,<br />
Yavaş yavaş ölürler okumayanlar, müzik dinlemeyenler,<br />
Vicdanlarında hoş görmeyi barındıramayanlar.<br />
<br />
Yavaş yavaş ölürler!<br />
<br />
Alışkanlıklarına esir olanlar, her gün aynı yolları yürüyenler,<br />
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,<br />
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,<br />
Veya bir yabancı ile konuşmayanlar.<br />
<br />
Yavaş yavaş ölürler!<br />
<br />
İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar, <br />
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki <br />
pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar.<br />
<br />
Yavaş yavaş ölürler!<br />
<br />
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,<br />
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,<br />
Hayatlarında bir kez dahi <br />
mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.<br />
<br />
Yavaş yavaş ölürler!<br />
<br />
Pablo Neruda <br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzicaNMXcfevjwv5dQVvPyKIWr2yQTetWiogFqxT8qGcjktu82xQh46Ag8i1nI2cGra1rxqocJk9l1ojEV-JMx4vPx4BpQulJnTsSL0aLHufIUkcPVspTIEDHrdnCh42HObOJA/s1600/blogger-image-738086406.jpg" imageanchor="1" ><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzicaNMXcfevjwv5dQVvPyKIWr2yQTetWiogFqxT8qGcjktu82xQh46Ag8i1nI2cGra1rxqocJk9l1ojEV-JMx4vPx4BpQulJnTsSL0aLHufIUkcPVspTIEDHrdnCh42HObOJA/s320/blogger-image-738086406.jpg" /></a>Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-62034441814774386052013-05-09T01:50:00.001+03:002013-07-30T18:33:13.078+03:00Smoke On The Low Line<br>
Burada da böyle bir şey yapmışız. Ama ben diyeyim, Deep Purple rules.<br>
<br>
<iframe width="100%" height="166" scrolling="no" frameborder="no" src="https://w.soundcloud.com/player/?url=http%3A%2F%2Fapi.soundcloud.com%2Ftracks%2F82615195"></iframe>Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-20443983044881888212013-01-18T00:25:00.002+02:002014-05-20T00:13:38.535+03:00Entelektüel kimdir, sorumluluğu nedir?<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN2uM8Ms3QR4_CeK9O_oQ5sN5UmZq7HTS59bumCa8pn4H3VM_gtvgsbbInsKip6RqVcnFwoR2qQxP8BFBiEyF7sDNKubvjKQueNhaMci7M_p_ZdN4ZSCsG5q4pRP3Bd9V3THcB/s1600/intellectuals.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN2uM8Ms3QR4_CeK9O_oQ5sN5UmZq7HTS59bumCa8pn4H3VM_gtvgsbbInsKip6RqVcnFwoR2qQxP8BFBiEyF7sDNKubvjKQueNhaMci7M_p_ZdN4ZSCsG5q4pRP3Bd9V3THcB/s320/intellectuals.jpg" height="320" style="float: right; margin: 0px 0px 0px 0px;" width="251" /></a>Biz insanlar, orta sınıf ahlâkımızla davranırız ve entelektüel insanı da sevmeyiz. Açıktan açığa aşağılarız da, aslında bizi içten içe rahatsız ettiğindendir. Acaba entelektüeller, diğer bir tabirle "aydınlar" içlerinde yaşadıkları toplumun diğer bireylerini neden rahatsız ediyorlar?<br />
<br />
Entelektüel kavramıyla ilgili tartışmada ben <b>Hz. Adorno</b>'nun yanındayım: <i>"Entelektüelin kendini yaşadığı topluma yabancı hissetmesi ahlâki sorumluluğudur."</i><br />
<br />
Bir nevi ontolojik evsizlik meselesi. Bir entelektüel, içinde bulunduğu topluma yabancılaştıkça, dışarıdan bakabildikçe göz ardı edilen sorunları net görebilir ve dile getirebilir. Kendisini yaşananlardan rahatsız hissetmelidir ki o da çevresini rahatsız edebilsin. Frankfurt okulunun meşhur müdürü Adorno gerçekten 20. yüzyılın en önemli birkaç düşünüründen biri.<br />
<br />
Entelektüel sorumluluğu, iki büyük dünya savaşının yaşandığı 20. yüzyılda çok irdelendi. Hatta <b>Edward Said</b>'e göre <i>"...entelektüel, eskiden olduğu gibi, toplumda bir uzlaşma oluşturacak genel simgeleri yaratan biri değil, bu simgeleri sorgulayan, kutsal sayılan gelenek ve değerlerin ikiyüzlülüğünü, ırkçılığını, cinsiyetçiliğini teşhir eden; hiçbir fikir ayrılığına tahammülleri olmayan kutsal metin gardiyanlarıyla mücadeleden çekinmeyen kişidir"...</i><br />
<i><br /></i>
Bu bağlamda kaçınılmaz son söz: Rahatsız ediyorsam kusura bakmayın ama hepimiz her gün dünyayı değiştirmek zorundayız.Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-35453686958646061252012-12-30T15:24:00.001+02:002012-12-30T15:38:15.082+02:00Merhaba 2013<br />
Geride bırakmış olduğumuz yılda her seferinde olduğu gibi sevinçler, üzüntüler; mutluluklar, hayal kırıklıkları; kazançlar, kayıplar; doğumlar, ölümler; nikâhlar, boşanmalar; yepyeni dostluklar, kalp kıran küslükler; taptaze tutkular, 'ex' olan aşklar yaşadık.<br />
<br />
Umutla beklediğimiz her yeni yılda da bir öncekinde neler tecrübe ettiysek iyisini de kötüsünü de tekrardan yaşayacağız. <br />
<br />
2013'ten de dileğim her yeni günü taze bir yaşama sevinciyle karşılayabilmek için annelerimiz, babalarımız, çocuklarımız, kardeşlerimiz, sevgililerimiz ve dostlarımız hep sağlıklı olsun, hep mutlu olsun.<br />
<br />
2013 kutlu olsun.<br />
<br />
Ozan Sezgin <br/><br/>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidQ_xUxyYe5hcBQ1kmjJQr1I73iPSdcXuwzYr5GDvBjDbHiHO1yvApmCkJOmoXjOY8yhmFR_INjl3xC31_LeYh92A3HqMVjmP0AGbvqMAzFA6DfdqU5dWR4neDlTxuTpFT-181/s1600/bigstockphoto_I_m_The_Best_324629.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="305" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidQ_xUxyYe5hcBQ1kmjJQr1I73iPSdcXuwzYr5GDvBjDbHiHO1yvApmCkJOmoXjOY8yhmFR_INjl3xC31_LeYh92A3HqMVjmP0AGbvqMAzFA6DfdqU5dWR4neDlTxuTpFT-181/s1600/bigstockphoto_I_m_The_Best_324629.jpg" width="515" /></a></div>Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-90660856468242229622012-11-13T13:15:00.000+02:002013-05-09T01:58:37.657+03:0012-Bar Blues Backing Track in B MinorSi minör bir 12-bar blues eşlik parçası. Elcağızımla yaptım. Üstüne ne çalmak isterseniz, kendisi size uyar ;)<br />
</br><br />
<iframe width="100%" height="166" scrolling="no" frameborder="no" src="https://w.soundcloud.com/player/?url=http%3A%2F%2Fapi.soundcloud.com%2Ftracks%2F82665191"></iframe>Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-30232903937754106412012-11-13T12:54:00.003+02:002012-11-13T13:26:23.777+02:00Bir anekdot...<br>
Yunanca <i>anekdota'</i>dan gelen kelime, "yayımlanmamış, çıkmamış" anlamına geliyor.
<br>
<br>
Bugünkü anlamına kavuşması ise bilinen son antik vakanüvis Prokopios'un yazdığı <i>Yayımlanmamış Anılar ya da Gizli Tarih</i> olarak yabancı dillere çevrilmiş kitabın orijinal adı (Anekdota i Apokriti Istoria) olmasından kaynaklanıyor.
<br>
<br>
Prokopios'un İmparator Justinianus döneminde Bizans sosyetesinin özel hayatından o zamana dek duyulmamış ve yazılamamış kısa kısa olayları ve hikayeleri aktardığı kitabın adının <i>"Anekdota"</i> olması nedeniyle kelime zamanla gerçek hayattan küçük olaylar ve hikayeler manasında kullanılmaya başlamış.
<br>
<br>
Justinianus, meşhur tapınağa, mimarı Hiram'a ve sahibi Kral Süleyman'a hasedinden Ayasofya'yı yaptırıp bittiği gün önünde ellerini açıp gökyüzüne bağırmış, <i>"Evet Süleyman efendiii, şimdi söyle sen mi ben miii?!"</i> diye. Süleyman'ın oralarda çok bozulduğu söyleniyor...
<br>
<br>
Bu arada bu anlattığım da tabii ki bir <i>anekdot</i>, galat-ı meşhur olmuş <i>anektod</i> değil.
Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-91467109102742420742012-04-27T00:12:00.000+03:002012-04-27T10:59:21.780+03:00Kolonyalizm dedikleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
18 ve 19'uncu yüzyıllardaki Batı düşüncesinde güçlenen ırkçılığın bire bir tezahürüdür Kolonyalizm.<br />
<br />
Darwin öncesi ama hafif Darwin'imtrak yaklaşım (Proto-Darwinizm denilen zımbırti) beyaz ırkın tüm hayvan ırklarının üstünde olduğunu öngördüğünden, Avrupa ülkeleri (ve dolayısıyla Kuzey Amerika ülkeleri) bu felsefeden aldıkları gazla kendilerinin dışında kalan tüm dünyayı sömürgeleştirerek boyundurukları altına almayı kendilerine hak addetmişlerdi; (Bkz: Emperyalizm).<br />
<br />
Sanayi Devrimi'nden sonra iyice belirginleşen bu kendi kozmik akıllarının aslında kendilerinden hiçbir farkı olmayan bir başka ırkın kozmik aklından üstün olabileceğini varsaymayı zaten açıkça Faşizm olarak adlandırıyoruz. Asıl acı olan da 300 yıl önce bu fikirle yola çıkıp bunun kaçınılmaz sonucu olan iki ayrı Dünya savaşıyla anaları bellenen Avrupa'nın ve modern dünyanın artık ırk ayrımından resmi olarak hayalet görmüş gibi kaçınmasından hiçbir ders almayan biz Doğu medeniyetlerinin halen bu medieval tavırda devam etmeleridir.<br />
<br />
Tütün kolonyası ikram ederek Kolonyalist olunmaz ağalar!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://qed.princeton.edu/images/d/d9/European_Colonialism_1500_AD_to_2000.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" border="0" height="230" src="https://qed.princeton.edu/images/d/d9/European_Colonialism_1500_AD_to_2000.jpg" title="Egemenlerin coğrafya sevgisi" width="400" /></a></div>Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-35448156226325390312012-03-29T18:23:00.001+03:002012-03-29T18:23:20.538+03:00Stay TombishTombişsin sen, tombiş kal! 44 saniyelik bir efsane...
<br></br>
<iframe width="300" height="172" src="http://www.youtube.com/embed/uqAADWEdUOk?rel=0" frameborder="0" allowfullscreen></iframe>Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-44581076120405466142012-03-29T18:08:00.001+03:002013-05-09T01:55:34.871+03:00Little Wing RevisitedHerhalde gelmiş geçmiş en çok cover'lanmış 10 parçadan biridir Little Wing. Niye 10'sa bu arada :)<br />
<br />
<iframe width="100%" height="166" scrolling="no" frameborder="no" src="https://w.soundcloud.com/player/?url=http%3A%2F%2Fapi.soundcloud.com%2Ftracks%2F82664841"></iframe>Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-77415439703222504482012-03-29T17:42:00.000+03:002013-05-09T01:56:37.294+03:00Güllerin DışındanMFÖ klasiği <i>Güllerin İçinden</i> üzerinde serbest dolaşım.<br />
<br />
<iframe width="100%" height="166" scrolling="no" frameborder="no" src="https://w.soundcloud.com/player/?url=http%3A%2F%2Fapi.soundcloud.com%2Ftracks%2F87261218"></iframe>Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-85899821499286363352012-01-23T17:38:00.000+02:002012-01-24T13:02:44.721+02:00Lokomotifçi Lukas<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://static.ideefixe.com/images/177/177000_2.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="http://static.ideefixe.com/images/177/177000_2.jpg" width="220" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Lukas'ın yeni baskılarından</td></tr>
</tbody></table>
Çölde bir adamla karşılaşıyorlardı <b>Lokomotifçi Lukas</b> ve Jim. Taaaa uzakta dev gibi bir adam görüyorlardı. Yaklaştıkça boyu kısalan, yanlarına geldiğinde cüce kalan bir adam.<br />
<br />
<a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Michael_Ende" target="_blank">Michael Ende</a> dedem tarafından yapılan, perspektife kafa göz dalan bu dev cüce adamın muhteşem tasviri sayesinde küçücük aklımın soyutlama kaslarının ilk defa çalıştığını hissetmiştim. Şu anda bile neredeyse aynen gözümün önünde, okuduğumda hayal ettiğim bu sahne.<br />
<br />
7 yaşında falandım, <i><a href="http://www.google.com.tr/search?hl=en&q=milliyet+%C3%A7ocuk+kitaplar%C4%B1&um=1&ie=UTF-8&tbm=isch&source=og&sa=N&tab=wi&ei=mIweT_7OAoyj-ga-7JzLDw&biw=1280&bih=709&sei=moweT5i6JIuA-wbn6IUy" target="_blank">Milliyet Çocuk Kitapları</a></i> vardı, ufak mavi kaplı yüzlerce kitabım vardı. Bunlardan Lokomotofçi Lukas ise benim incilimdi. Karşılaştığım herkese Lukas'ı anlatıyordum. Lukas çok güçlü, çok maharetliydi mesela. Bir demir çubuğu büküp fiyonk gibi bağlayabilir, Tükürüğüne ise havada takla attırabilirdi. Düşün, sanki babamın arkadaşı, o zaman öyle seviyorum Lukas'ı.<br />
<br />
Hepimizin vardır çocukken babamızın çok sevdiğimiz bir arkadaşı, ilgilenir bizle, oynar, piçlik falan öğretir gizlice. Büyüdüğümüzde pek ilgilenmeyiz Lukas amcayla, loser bir tiptir, hayatın sillesi falan. Başarısızdır. Niye? E herkes çalışırken sen çocuklarla oynadın, kafan paraya pula değil piçliğe çalıştı yıllarca.<br />
<br />
Sahiden yahu Lukas amcalara neden yazık oluyor, gerçek dünya ne kadar sert, çocuk ruhlu insanlar niye korunaksız?Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-38687963718227102952012-01-06T03:10:00.014+02:002012-01-06T04:20:19.283+02:00"Papazı dövdürmeyecektik"<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://images.pictureshunt.com/pics/p/purple_grapes-5433.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 225px; height: 320px;" src="http://images.pictureshunt.com/pics/p/purple_grapes-5433.jpg" border="0" alt="" /></a> <span style="font-style:italic;">Marangoz, eski Türkiye İşçi Partili, rahmetli Sarkis Çerkezoğlu'dan bu topraklara ait bir fabl. Buyurun:</span><br /><br />Üç kafadar bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni. Ermeni olan aynı zamanda da papaz. Sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar. Etrafta su yok. Bağların olgun zamanı. "İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın" diye bir bağa giriyorlar. Bağın sahibi bir Türk ama onu görememişler. Papaz din adamı ya, "Burası kimindir? Ayıptır" demiş, diğerleri "Yahu kaç paraysa veririz" diyerek yemeye başlamışlar ki bağın sahibi gelmiş. Bakmış yabancı birileri üzümünü yiyor. Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş. Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli. Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış. Üçüncüsü de Türk.<br /><br />Dönmüş Ermeni'ye, "Bak bu adam Türk, yesin malımı, benim kanımdandır, helali hoş olsun. Bu da Kürt'tür ama yine de din kardeşimdir. Peki sen ne demeye yiyorsun benim üzümümü?" demiş. Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt'ün hoşuna gitmiş. Adam, diğerleri seyrederken papazı bir güzel dövmüş, kıpırdayacak hal bırakmamış, yere uzatmış. <br /><br />Bağ sahibi, üç kişiden birini eksiltince Kürt'e dönmüş. "Madem müslümansın da niye bağıma giriyorsun? Bu adam benim milletimden, kanımdan yediyse afiyet olsun, sana ne oluyor?" diyerek bir güzel onu da dövmüş ve yere uzatmış. <br /><br />Bağın günahı diğer ikisine kalınca Türk'ün gönlü tam rahatlamış ki, bağ sahibi Türk'e dönmüş ve "Ulan hem Türk'sün, hem müslüman, aynı kandanız, aynı dindeniz, bana yapılır mı bu?!" diyerek Türk'e de vurmaya başlamış. Türk dayağı yerken bir ara Kürt'ün yanına devrilmiş, iki yumruğun arasında kulağına <span style="font-style:italic;"><span style="font-weight:bold;">"Biz,"</span></span> demiş <span style="font-style:italic;"><span style="font-weight:bold;">"papazı dövdürmeyecektik"</span></span>...Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-33634798980111254412011-09-01T01:46:00.002+03:002011-09-01T01:50:13.027+03:00Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği?"başörtülü gençlere burs vermiyoruz" dedikleri için hakkında bir şeyler yazmak durumunda hissettiğim bir dernek, çağdaş yaşamı destekleme derneği.
<br />
<br />bilhassa doğu'da kızların eğitilebilmesi için çydd'nin çabalarını takdirle karşılıyorum. gerek kardelenler, gerek tüm burs projelerine saygıyla bakıyorum. başörtülülere burs vermek istemeyebilirler, tıpkı istanbul belediyesi'nin üniversitelilere harç kredisi ve burs verirken seçici davrandığı gibi. kendi tercihleridir. rahmetli türkan saylan'ın siyasi görüşlerine ve yöntemlerine katılmamam, kendisinin bu vatana yaptığı faydalı işleri görmezden gelmeme neden olamaz. çok açıktır bu.
<br />
<br />ama bu tercihin şöyle bir sonucu olduğunu bundan 10 sene kadar önce çok yakından yaşadım. 1999'da deprem zamanı içinde çalıştığımız, üyesi olduğumuz sivil toplum kuruluşu (afsgd) olarak da istanbul valiliği'nde kurulan kriz masasına başvurmuş ve yardımcı olmak istediğimizi belirtmiş, bilhassa ceylan pirinççioğlu'nun büyük eforuyla müthiş işler yapan kriz masasının ufak bir ayağını da biz oluşturmuştuk.
<br />
<br />değirmendere ve gölcük'e çok sayıda gönüllü gönderdik, ve kendilerinden aldığımız bilgilere göre nerede ne eksikse hemen istanbul'dan kamyonlara yükleyip temsilcilerimize gönderiyorduk dağıtılmak üzere.
<br />
<br />değirmendere'de kızılay çadırlarından oluşturulmuş acil kamplardan birinden telefon etti bir gönüllümüz:
<br />
<br />- "burada pek bir şeye gerek yok, çydd burada, yardım dağıtıyorlar zaten"
<br />- "ok nefis, siz de onlara yardımcı olun öyleyse"
<br />
<br />yarım saat sonra bir telefon daha geldi başka birinden:
<br />
<br />- "burada çok kötü kavga çıktı, jandarmalık olduk, kafa göz yarık hepimizde.".
<br />- "neden?"
<br />- "yardım önerimizi kabul etti çydd görevlileri, ama dağıtım yapılırken sadece türbanlılara, sakallılara vermiyorlardı".
<br />- "ee?"
<br />- "biz de çydd'lilerle taşlarla sopalarla kavga ettik."
<br />
<br />bu yukarıda yazdıklarımı bire bir yaşadık, hatırımızdadır. reddeden olacaktır, ben bildiklerimi söyledim, bu da ta o zaman, 20'li yaşlarımdayken bu derneğe bakışımı değişmesi zor bir biçimde yerleştirmiştir.
<br />
<br />çydd'nin yaptığı faydalı işlere devam etmesini yürekten diliyorum. umarım burslar vermeye devam ederler, okuma imkanı ömür boyu olamayacak insanlar, kızlar okurlar, büyürler, belki ileride daha güzel, daha yaşanılabilir bir ülkede yaşarlar. ve umarım okuyup büyüyüp birer yetişkin olduklarında bu nefret tohumlarını saçmayacak birer birey olurlar.
<br />
<br />çünkü benim nazarımda aslolan insanlıktır. "önce vatan" yazan her dağda taşta <span style="font-weight:bold;">"önce insan"</span> yazıldığında hepimiz sade birer insan olabileceğiz.Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-33760879643569975282011-04-28T11:18:00.008+03:002012-01-11T15:03:00.640+02:00Sansüre hayır!<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.duke.edu/~dgm4/project3.gif" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="305" src="http://www.duke.edu/~dgm4/project3.gif" width="515" /></a></div>
<br />
Ekşi Sözlük'ün en altında yıllardır duruyor bu yazı, gayet açık ifadeler:<br />
<br />
<span style="font-family: 'Courier New', Courier, monospace; font-style: italic;">"Devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. Web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. Kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. Bu güçleri ve imkanları mevcuttur. Bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. Bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. Halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. Ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. Bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. Devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır."</span><br />
<span style="font-weight: bold;"></span>Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-18519981196675996612011-04-17T19:53:00.013+03:002011-04-17T21:15:19.230+03:00Sócrates ve Corinthians Demokrasisi<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www1.folha.uol.com.br/folha/especial/2006/copa/images/todos_os_brasileiros-socrates.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 260px; height: 200px;" src="http://www1.folha.uol.com.br/folha/especial/2006/copa/images/todos_os_brasileiros-socrates.jpg" border="0" alt="" /></a><blockquote><span style="font-style:italic;">"İlk okuyunca kulağınıza Antik Yunan’dan bir hikaye gibi gelse de, büyük futbolcu Sócrates, "Corinthians Demokrasisi" adlı bir özgürlük hareketine 1980’lerin başında öncülük etmişti..."</span></blockquote><br /><br /><br /><span style="font-weight:bold;">Sócrates</span><br />Futbol tarihinin önemli orta saha beyinlerinden Sócrates 1954 doğumlu. Botafogo’da başladığı kariyerinin ilk zamanlarında bir yıldız olamadığı gibi Brezilya milli formasını da 25 yaşına kadar giymeyi başaramadı. Üstün top kontrolü ve futbol zekası sayesinde “Doktor” lakabını aldığı sanılsa da, doğrusu futbolla aynı anda (bitirmemiş olsa da) tıp fakültesinde okuduğundan böyle anıldığıdır.<br /><br />1982 ve 1986’da, her ne kadar finale bile çıkamasalar da, dünya kupalarının gelmiş geçmiş en güzel top oynayan Brezilya milli takımı olduğu herkesçe kabul edilen Zico’lu, Falcaõ’lu takımın kaptanlığını yaptı. <br /><br />Botafogo’dan sonra yıllarca formasını giydiği, kaptanlığını yaptığı Corinthians ile üç şampiyonluk kazandı ve kulübe kattığı değerlerle bir efsane oldu.<br /><br /><br /><span style="font-weight:bold;">Corinthians</span><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://globoesporte.globo.com/platb/files/947/2009/09/democracia_grande.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 184px; height: 229px;" src="http://globoesporte.globo.com/platb/files/947/2009/09/democracia_grande.jpg" border="0" alt="" /></a>Taraftar sayısı olarak Brezilya’nın Flamengo’dan sonra ikinci, Saõ Paulo’nun ise ilk sırada gelen takımı Corinthians. En önemli özelliği ise Brezilya’da aristokratlar değil işçi sınıfı tarafından kurulan ilk ve tek kulüp.<br /><br />Şu anda herhangi bir futbol kulübünün yönetildiği şekilde yönetilse de Corinthians zamanında ülke siyasetinde oynadığı rolle milyonlarca insanın kalbini çalmış bir kulüp. Takımın 100 bin kişilik stada siyasi mahkumlara özgürlük talep eden bir pankartla çıktığı zamanlar, Brezilya’da bazı konuların konuşulmasının bile insanların kaybolmasına neden olduğu zamanlardı. Bir yandan da ah şu “ben bu filmi seyrettim” hissi yok mu?!<br /><br /><br /><span style="font-weight:bold;">Corinthians Demokrasisi</span><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXLFKc4lcXJDBsvBxhsqtiM1QSRbyXt-io1z9qgn20q8XjzNgfkuzorAoamksU9NCmke47VxrOr_MT3vcfjiB8cA430solHrMK9EBVO0ZGwC8FRYdS7Rur0XMhCuBTs-eOvjE1iQ/s1600/dem1.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 205px; height: 289px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXLFKc4lcXJDBsvBxhsqtiM1QSRbyXt-io1z9qgn20q8XjzNgfkuzorAoamksU9NCmke47VxrOr_MT3vcfjiB8cA430solHrMK9EBVO0ZGwC8FRYdS7Rur0XMhCuBTs-eOvjE1iQ/s1600/dem1.jpg" border="0" alt="" /></a>Futbol ülkesi Brezilya’da futbolun siyaset üzerindeki etkisi tartışılmaz. İçinde bulunduğumuz 2007 yılı, cunta rejiminin 22 yıl sonunda yıkılmasına katkıda bulunan muhteşem bir futbol hareketi, Corinthians Demokrasisi’nin 25’inci yıldönümü. <br /><br />İlk okuyunca kulağınıza Antik Yunan’dan bir hikaye gibi gelse de, büyük futbolcu Sócrates, "Corinthians Demokrasisi" adlı bir özgürlük hareketine 1980’lerin başında öncülük etmişti. Amacı ordu baskısı altında karşısında mutsuz ama tepkisizce yaşayıp giden Brezilya halkına <span style="font-style:italic;">“Uyanın</span>!” mesajı verecek örnek bir eylemde bulunmaktı. Düşündü taşındı, aklındakileri takım arkadaşlarına anlattı ve eylem başladı. Kaptanları Sócrates tarafından yönlendirilen futbolcular kendileriyle ilgili konularda yönetimin emirlerini dinlemektense her şey için oylama yapıp ona göre karar almaya başladılar. Buna saha çıkacak onbirin belirlenmesinden tutun, maç için stada ne zaman gidecekleri, eşleriyle ne zaman birlikte olacaklarına kadar çeşitli konular dahildi.<br /><br />Sahaya dev “Demokrasi” pankartlarıyla çıkıyorlardı. <br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://placar.abril.com.br/wp-content/uploads/2010/08/63_83democracia.jpg"><img style="float:left; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 500px; height: 285px;" src="http://placar.abril.com.br/wp-content/uploads/2010/08/63_83democracia.jpg" border="0" alt="" /></a><br /><br /><span style="font-style:italic;">“Corinthians Demokrasisi’yle yarattığımız momentum harikaydı. Futbol gerçekten popüler olduğundan ve sürekli göz önünde olduğumuzdan dolayı ülkede polemik yaratacak ve özgürlüklerle ilgili, işçi ve işveren olmakla ilgili her mecliste tartışılacak bir eylem yaratmayı başardık; ki nüfusun büyük çoğunluğu için demokrasiden bahsetmenin tahayyül edilemeyeceği zamanlardı”</span> diyor Sócrates.<br /><br />Sócrates ve arkadaşlarının aylar süren savaşı ülkedeki asıl büyük demokrasi savaşına eklendi ve toplumda yarattığı infial diktatörlüğün ipini çekti. Sócrates’in, hayranı ve dostu, o zamanın sendika lideri, daha sonraki İşçi Partisi lideri, daha da sonraki Brezilya cumhurbaşkanı Lula’nın yanında reform denince akla gelen birkaç kişiden biri olması, Corinthians’ın da başarılı olsun olmasın milyonların kalbinde değişmeyecek bir yere sahip olması tesadüf değil.<br /><br />25 yıl sonra kendi futbolumuza baktığımızda, tribünde kendisini eleştiren gazetecilere sahadan kolunu sokan “futbolcu”lar; bu futbolculara “motivasyon” sağlamak için her türlü ayrımcı - milliyetçi ifadeyi düşüncesizce kullanarak ders almadan ders veren “hoca”lar; katillere şarkılar - kliplerle methiyeler düzülen bir şehirdeki maçlarda sahaya girip futbolculara yumruk atan “taraftar”lar; dayak yiyeni suçlu, dayak atanı suçsuz çıkarabilen “yönetici”ler; bu yöneticilere yaranabilmek için fütursuzca yalanlar yazabilen “gazeteciler” görüyoruz.<br /><br />Birisi “demokrasi” mi dedi?<br /><br /><br /><small><span style="font-style:italic;">Tarafımdan yazılıp, Ekim 20007 tarihli Arena dergisinde yayımlanmıştır.</span></small>Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-91373184290742270762011-03-30T13:10:00.002+03:002011-03-30T13:25:37.105+03:00Pasaport Polisi DiariesBir beş-altı yılı var. Heathrow ya da Stansted; hatırlamıyorum. <br /><br />British Airways, İstanbul-Londra. Sarhoşum, uçakta hostese şirinlik yapıp kendimi mini-şaraba boğdurmuşum. Tam yan sırada iki gömlek ceket eleman oturuyor, biri nezle, hapşırıyor hep burnunu siliyor falan, gıcık gıcık bakıyorlar, çözemiyorum; pek de iplemiyorum, birazdan da sızıyorum. Bir ara yarı uyur halde kulağıma ne çalındıysa belli oluyor ki bunlar pek güzide bir cemaatimizden kardeşler; şaraba, küpeye falan kıllanmışlar, cibiliyetsizce atıp tutuyorlar şahsım hakkında: yok bu bulsa domuz da yiyordur, yok bunun karısı da herkese veriyordur, oydu da buydu da... Ulan birden dellendim, ama baktım kemeri söküp uçsam gereken noktada duramam, inince tutuklanırız, siktiret uyu sen. İniyoruz zaten birazdan, hop pasaport, hop İngiliz gıcık polis. <br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www.electricpig.co.uk/wp-content/uploads/2008/08/passportcontrol.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 264px; height: 264px;" src="http://www.electricpig.co.uk/wp-content/uploads/2008/08/passportcontrol.jpg" border="0" alt="" /></a>Polis: <span style="font-style:italic;">Ne amaçla geldiniz?</span><br />Ozan: <span style="font-style:italic;">Turistik.</span><br />Polis: <span style="font-style:italic;">Nerede kalacaksınız?</span><br />Ozan: <span style="font-style:italic;">X hotel.</span><br />Polis: <span style="font-style:italic;">Buyurun iyi tatiller.</span><br />Ozan: <span style="font-style:italic;">Bir şey söyleyebilir miyim?</span><br />Polis: <span style="font-style:italic;">?</span><br />Ozan: <span style="font-style:italic;">Sırada bekleyen iki ceketli türk var, iki-üç arkamda...</span><br />Polis: <span style="font-style:italic;">Evet?</span><br />Ozan: <span style="font-style:italic;">Uçakta 10 dakikada bir sırayla tuvalete gidiyorlardı devamlı. Sürekli burunlarını siliyorlar hatta bakın.</span><br />Polis: <span style="font-style:italic;">Hmm, buyurun siz geçin</span>. -Dübilidübili hışırhışır (telsiz).<br /><br />Ben yürüyorum sakin sakin bavul bantına doğru, yanımdan K-9 çomarlı iki polis hızla terse doğru geçerek bankoya gidiyor.<br /><br />Bavulum hemen gelse diyorum, bu müslümanlardan hançer çıkmasın diyorum. Bavulum bayağı bir gelmiyor, ama hacılar da bayağı bir gelmiyor. Bavul hançerden keskinmiş diyorum, gülümseyerek iğrenç, sikko sikko yağan Londra yağmuruna çıkıyorum.Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-25482722064875875262011-03-28T20:14:00.006+03:002011-03-28T20:43:19.902+03:0030 yaş bunalımı dediğin...Bu <span style="font-style:italic;">30 yaş şeysi</span> denen şeys, bir kere çok açık ki 30 rakamıyla ilgili değil. Daha doğrusu 30 rakamı sadece kişinin bir dönemi bitiriyor olduğuna dair bir görsel tabela. <br /><br />Asıl dert şu: Kendinin sıradan olduğunu farketmen, kendinin fani olduğunu farketmen, kendinin fiziksel ve cinsel anlamda eskisi gibi güçlü olmadığını farketmen, kendinin şimdiye kadar hebele höbele geçirilmiş zamanlarının ne kadar boş geçmiş olduğunu farketmen gibi şeyler. Aslında şu: Kendini farketmen. <br /><br />Ben kendimi yeni yeni tanıyorum mesela. Şimdiye kadar hep sağdan soldan, takdir ettiğimiz insanlardan, roman ve film karakterlerinden roller çaldık. Kişilerin beğendimiz, yakıştırdığımız özelliklerini biraz manipüle ederek kendimize atadık -ki özgün sanılsın-. Oysa kişilik denen şey zamanla oturan ve <span style="font-style:italic;">"Aha ben sevdim lan bu tipolojiyi, bundan sonra X olayım"</span> diyerek kurulamayan bir illet olduğundan üstümüzde eğreti duran kıyafetler sırıtmaya başlıyor. Eh, ruhunun giysilerini de <span style="font-style:italic;">vızzık</span> diye değiştiremediğinden, gelsin bunalım, gelsin melankoli.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www.ght.org.uk/userfiles/image/webgeneral/LifeAhead.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 260px; height: 180px;" src="http://www.ght.org.uk/userfiles/image/webgeneral/LifeAhead.jpg" border="0" alt="" /></a>Kendimizi kandırdığımızı anladığımız, gençliğin saflığının geride kaldığı, hayat denen o heyula gibi dalgametrenin bire bir karşımızda olduğunu farkettiğimiz zamanlardır 30 civarı. Hayat dokunmaya başlar; aile büyükleri birer birer ölmeye başlarlar, arkadaşlarından bile ölenler olur insanın. Büyüdüğünü anladığın an kafana düşen elmadır 30 yaş. Bu bilginin acısı, hayata karşı tek başına olduğunun farkındalığıdır o bunalım. <br /><br />Ama şimdi başlıyor hayat öyleyse. Düştü elma kafana, yarıldı o kafan bir kere. Şimdi getir kendi paradigmanı, kur teorini, tamamen kendine özgü yeni hayatını.<br /><br />Kaybetmeyi öğrendiğin an büyüdün çünkü.Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-56877678964833698382011-03-07T12:28:00.007+02:002012-11-13T18:00:53.533+02:00Bıyıklarım YüzündenYıllardır kütüphanemde baş köşede bulunan bu kasedi evde kasetçalar olmadığından dinletememiştim kimseye. Neyse ki yaşasın internet, yaşasın fiberoptik bıyıklar.<br /><br />Üzgün ülkücü Alperen'in albümüyle aynı ismi taşıyan, güftesini de altta paylaştığım bu muhteşem eserin bestesinin Commodore 64 platformunda yapılmış olduğuna dair şüphemi destekleyen unsurlar dinleyince sizin de aklınıza "Exploding Fist" gibi huzur veren karate oyunlarını getirecek. <br /><br />Peki neden? Tabii ki bıyıklarım yüzünden.<br /><br />
<iframe width="400" height="300" src="http://www.youtube.com/embed/WNcapvo0G54" frameborder="0" allowfullscreen></iframe>
<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://i54.tinypic.com/256xoiu.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 270px; height: 360px;" src="http://i54.tinypic.com/256xoiu.jpg" border="0" alt="" /></a><br />gecenin diline dolanmış yine<br />dağların soğuğu<br />alev gizleyenler sökülmüş<br />namlular çırılçıplak<br />dokunsam tetiğe<br />şehri sımsıcak kollarıyla<br />ezanlar saracak<br />güneş duvağını çekip atmış yüzünden<br />gece kahkahalarla birlikte silinip gitmiş<br />yollara çıkmış yine <br />akasya çiçeğinin kokusu<br />hürriyete kavuşmuş çocuklar<br />sokaklar bayram yerine dönmüş<br />şehrin tam orta yerinde<br />bir eşkıya tedirginliği<br />ve içimde birikmiş bir sevda ezikliği<br />hani bir tas su dökülür ya yollara<br />geri dönecek sevdalar için<br />birkaç gizli gözyaşı<br />hani kınalanmış yavuklu ellerinde<br />çeyiz olup <br />nakış nakış işler ya yakamıza<br />fatih'in gümüş tuğrası<br />tarihime saldırır kendini bilmeden bazıları<br />bazen sataşırlar uçlara<br />sevdalarıma karşı çıkarlar<br />bıyıklarım yüzünden...Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-6439121140112994992011-02-16T00:08:00.019+02:002012-04-27T10:47:25.129+03:00Endişeli Modern Narcissoİliklerime kadar uyuz olduğum başbakan ve hükümetin hiç de şaşırmadığım her faşistçe hareketinde "Yetmez ama evetçiler, hadi bakalım bik bik" diye sızlananlara tayyipler aleminden daha fazla uyuz oluyorum.<br />
<br />
Hükümetin bu kararları langır lungur geçirebilmesinin tek sebebi milletvekili sayısı, referandum değil!
Aptal aptal konuşmak yerine delikanlı gibi elini taşın altına sokarsın, sokağa çıkarsın, örgütlenirsin, işte o zaman fark yaratırsın!<br />
<br />
Genel seçimdeki oy oranını iki tane liberal öte tarafa kaydırmadı, merak etme. Bu ülkenin aslında hiçbir zaman değişmemiş olan hükümetleri de iki günde böyle astığım astık, kestiğim kestik olmadı! Eskiden tüm sol görüşlü gazeteleri, dergileri hiçbir suçu yokken her allahın günü asker polis basarken, iddia edilen suçla hiçbir alakası olmayan yazarlar, düşünürler, günahsız gençler hapislerde işkencelerde çürürken neden sesini çıkarmadın? Senin totaliter zihniyetinin sonucu yaşanmadı mı bütün bu yıllar? Sahtekâr seni.
Yıllarca sustun sustun, şimdi de sana dokunuyorlar işte! Şimdi mi uyandın? Medyada gördüğün her haberde, üstündeki 90 yıllık vebalden "yetmez ama evet keh keh" diyerek sıyrılamazsın kolay kolay. Cumhuriyet delikanlıları sizi.<br />
<br />
Gün gelir solcu öcü, gün gelir dinci öcü. Kimse değil, sensin öcü, sen! Sen rahatını hiç bozmadığın için oluyor bunlar. Batı demokrasisi geldiği yere (ki bu yer maalesef hâlâ kapitalizm mengenesinde saçma sapan bir rol) kolay gelmedi.<a href="http://thecampaigncompany.files.wordpress.com/2009/09/afraid-to-go-in-the-water.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img alt="" border="0" height="247" src="http://thecampaigncompany.files.wordpress.com/2009/09/afraid-to-go-in-the-water.jpg" style="float: right; margin-bottom: 10px; margin-left: 10px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;" width="320" /></a> 200 yıl dünyanın en ağır bedellerini ödedi bu toplumlar.<br />
<br />
Varsa senin de cesaretin, atla suya. Evet boyu geçiyor bizim ülkede bu sular, yüzmeyi öğreneceksin, yok öyle. Ama suda yılan var, ben girmem, dersen, bil ki sensin zaten o yılan, senin sudaki aksin o.<br />
<br />
Dev aynasını kırdığın, gölgenden korkmayı bıraktığın anda muasır medeniyet seviyesine çıkacaksın, hemşehrim Narcisso.Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-72930693816420875582011-02-03T04:01:00.006+02:002011-02-03T04:16:38.690+02:00Lezbiyenlik ve Kadın HaklarıNeden kadın eşcinselliği güzel de, erkek eşcinselliği çirkin?<br /><br />Çok basit: Çünkü geçerli sistemde kadın ve erkek eşit değil. Çünkü kadın cinsel meta. Çünkü erkek egemen dünya böyle istiyor. Erkeğin sevdiği vücut formu, kadın vücudu. Hem de iki tane varsa bu formdan bir ilişkide, değmeyin erkeğin keyfine. Erkek eşcinselliği ise rezillik, hatta hastalık. Neden? Çünkü damızlık rolü ortadan kalkan erkeğin otoritesi sarsılacak. <br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://sanasaleem.files.wordpress.com/2008/09/women-power_18.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 257px; height: 324px;" src="http://sanasaleem.files.wordpress.com/2008/09/women-power_18.jpg" border="0" alt="" /></a>Gerçekten kadınların inanması lazım önce erkek-kadın eşitliğine. Eşitlik ekonomik bağımsızlık ve istediğini yapma özgürlüğü değildir. Eşitlik kafada, beyinde, ruhta da eşit olmaktır.<br /><br />Kadın beğenilmek için her şeyi yapıyor. Üstelik başarıyor. Egosunu da doyuruyor. Elde edildiği zaman, kendisine paye çıkarıyor. Oysa buna en çok kadının karşı koyması lazım. Savaşması, dünyayı değiştirmesi lazım. Yoksa en fazla kendine yaptığı gibi dünyaya da makyaj yapmış olur kadın.<br /><br />Allanıp pullanıp, kırmızı rujunuza devam edip ilgi gördüğünüz müddetçe egonuzu yeteri kadar besleyebileceksiniz ve hiçbir şey değişmeyecek. Hakkari'deki veya Bangladeş'teki kadın kocası kahvede otururken tarlada çalışmaya, 12 çocuk bakmaya, yemek yapmaya, ayak yıkamaya, dayak yemeye devam edecek. <br /><br />Neden? Cinsel meta olmak, beğenilmek, sevilmek, kadının içten içe hoşuna gidiyor. Kadın dünyanın neredeyse bütün medeniyetlerinde ikinci sınıf birey olmaktan kurtulamadıkça, dünyada adalet, eşitlik gibi kavramlar da hakkıyla kavranamayacak. <br /><br />Neden? Daha kocası evdeki karısıyla eşit olduğunu düşünmüyor ki, bir de sokaktaki insanla eşit olsun...Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-29461823.post-78924028212330026852011-02-01T03:50:00.010+02:002012-12-13T22:32:41.905+02:00Pavyonlar, Traktörler ve Rapaiç<span style="font-weight:bold;">21 Nisan 2001 Fenerbahçe - Gaziantepspor maçı</span><br />
<br />
İznik'te adını unuttuğum bir pavyonumtrakta seyrettim bu maçı ben.<br />
<br />
Maçı veren bir yer aradık Aybars Özgür, Değer Dilek, Tahir Soyadıneydi ve ben. Göl kıyısında sikkindirik bir yer bulduk en sonunda projeksiyondan maçı veren, kafe mi desem pavyon mu desem belli değil, son derece yerel bir mekan, girdim; İstanbul alışkanlığıyla yer ayırsınlar diye rica ederken şimdi hatırlamıyorum olsun olsun 10 milyon falan herife toka ettim, çıktık gittik bildiğimiz bir balıkçıya sası bir yayın şiş yemeye.<br />
<br />
Maç başlamadan 10 dakika önce gittik bu mekana, önünde 10-15 traktör park etmiş, <span style="font-style:italic;">"Hah"</span> dedik, <span style="font-style:italic;">"Y****ğı yedik</span>". Girdik içeri, karanlık, hayal meyal seçilen 100 kadar siyah kafa ve siyah bıyık, tam ortalarında ama tam ortalarında ışıl ışıl bir masa, ortasında meyvalar etrafında mumlar, garsonspor seyirtti yanımıza <span style="font-style:italic;">"Ağabey hoş geldiniz"</span> diye. "<span style="font-style:italic;">Baba n'aptın, ayıp ulan"</span> falan derken ite kaka oturttu bizi, 100 adet siyah kafa ve siyah bıyık <span style="font-weight:bold;"><span style="font-style:italic;">"Şrrrak"</span></span> diye döndü, hiss-i kablel vuku <span style="font-weight:bold;">"Selamünaleyküm"</span> dedik, sanki yerin altından <span style="font-weight:bold;">"Harreykumserraoorgh</span>" diye bir efekt geldi çarptı.<br />
<br />
<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/_YPupw5sb1yg/S3R0LqlQBiI/AAAAAAAABXA/1FnOvU7xAPg/s400/feneroe3.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 384px; height: 255px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_YPupw5sb1yg/S3R0LqlQBiI/AAAAAAAABXA/1FnOvU7xAPg/s400/feneroe3.jpg" border="0" alt="" /></a>Neyse maç başladı uzatacak bir şey yok, ananıskim <span style="font-weight:bold;">1-0</span>, ananıskim <span style="font-weight:bold;">2-0</span>, ananıskim <span style="font-weight:bold;">3-0</span>; deminden beri saygı gösteren 100 kafadan ayrı ses geliyor bize doğru, kıkırdamalar, dalgalar... <br />
<br />
Devre arası oldu, rakı üstüne rakı içildi. Sonra ikinci yarı başladı bizler inandık, Fenerbahçe de inandı, Fenerbahçe çıldırdı, ananıskim <span style="font-weight:bold;">3-1</span>, ananıskim <span style="font-weight:bold;">3-2</span>, ananıskim <span style="font-weight:bold;">3-3</span> oldu, etraf bir garip oldu. Rakı üstüne rakı içildi. <br />
<br />
Yine rakıma tam su koyarken pet şişeden, ses geldi <span style="font-weight:bold;">"Rapaiç, Rapaiç, Rapaiç, Rapaaaiiiçç, Rapaiç atıyor 4 oluyoor, Rapaiç atıyor 4 oluyooooor</span>" diye, ben fırladım <span style="font-weight:bold;">"Heloleolooeoy"</span> diye, elimden pet şişe fırladı bu esnada, nereye gitti bilemedim; arkama baktım nerede diye, o sırada o masadan arkası dönük, kocaman, kel, bıyıklı bir dayı kalktı yavaşça döndü, kafadan aşağıya sular süzülüyor, burundan, bıyıklardan şıpır şıpır sular akıyor. <span style="font-weight:bold;">"Allah"</span> dedim, <span style="font-weight:bold;">"İznik Devlet Hastanesi ben geliyorum"</span>. Dayı bana baktı, 1 saniye kadar, ama 30 saniye sürdü zannımca bu, sonra herif bana saldırdı <span style="font-weight:bold;">"Hurrroooaarrgh"</span> diye. Kaçış yok madem, kaldırdım yumruğu, bi' yerine koyucam, herif yumruğun altına eğildi, bir sarıldı belime, kahkahalarla havada çeviriyor beni <span style="font-style:italic;">Bo Derek</span> gibi, <span style="font-weight:bold;">"Goooooooaaaaoooooolll"</span> diye bağırıyor falan, sonra bütün masa herifle bir olduk biz, zıplamalar, kaavenin içinde koşuşmalar, falan, filan derken hikaye de budur gençler...Ozan Sezginhttp://www.blogger.com/profile/14528641655142693612noreply@blogger.com3